Dolar 32,5782
Euro 34,7958
Altın 2.507,60
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 19°C
Hafif Yağmurlu
Ankara
19°C
Hafif Yağmurlu
Cts 18°C
Paz 20°C
Pts 25°C
Sal 28°C

Yazarımız Ciwan’dan “Kuyucaklı Yusuf” değerlendirmesi…

Yazarımız  Ciwan’dan “Kuyucaklı Yusuf” değerlendirmesi…
05/12/2022 22:46
A+
A-

 

Sanat dediğimiz zaman bu kavramın çok önemli bir kolunu edebi yazın oluşturur. Çünkü edebi yazın başlı başına bir sanat dalı olduğu halde diğer sanat dallarına hem kaynaklık eder hem de karşılıklı birbirlerini beslerler. Bu anlamda beyaz perdeye uyarlanan birçok hikayenin önce edebi birer yazın olarak üretildiğini unutmamak gerekir. Yine hikaye şeklinde üretilen birçok tına da uyarlandığını biliyoruz. Ayrıca diğer sanat dallarıyla edebiyatın birbirini destekler nitelikte olduğunu hatırlamak da çok yerinde ve haklı bir tutum olacak diye düşünüyorum. Ama maalesef biz, bu malzemesi sözcük olan sanat dalını yeterince geliştirip gerekli seviyelere çıkarmak ve en önemlisi de yarınımız olan gençlerimize aktarmak konusunda ciddi problemler yaşıyoruz.

!

Tam da bu anlamda Türkiye’nin gösterge bilim alanında yetiştirdiği ender hocalarımızdan Prof. Dr. Veli Doğan Günay Hocamızın hazırlamış olduğu bu kıymetli eserin-Bir Yazınsal Gösterge bilim Okuması Kuyucaklı Yusuf-Sanatın önemli bir kolu olan edebi yazınımıza önemli katkılar sunacağını düşünüyorum. Bu eseri okuduktan sonra gayri ihtiyari bir şekilde bu anlamda bir şeyler yazmak ve ilgililere duyurmak gereğini hissettim. Zira bu eser kanımca kendi alanında ciddi bir boşluğu doldurmak üzere kaleme alınmıştı. Kendi alanından kastım ise sanatın tek başına önemli bir kolunu meydana getiren modern edebiyat ve onun modern eleştirisidir.

!

Kaleme almış olduğum bu yazıda belki bir makale niteliğinde çok bilimsel bir çalışma ile karşılaşmayacaksınız ama amatör bir yazarın son derece önemli ve haklı tespitleriyle karşılaşacaksınız diye düşünüyorum.

!

Dedik ki eser kendi alanında ciddi bir boşluğu dolduruyor. Şöyle ki Türk edebi yazınında daha önce birçok roman ve öykümüz üzerine olumlu olumsuz eleştiriler, yazılar ve türlü çalışmalar kaleme alınmıştır. Şüphesiz ki bu çalışmaların yazın hayatımıza çokça katkıları da olmuştur. Ama kabul etmeliyiz ki bu klasik eleştiri ve hikaye tahlillerinin modası da çoktan geçmiştir. Ve biz yazın hayatımıza bu klasik ve eski yöntemlerle şu saatten sonra ciddi bir yol aldıramayız diye düşünüyorum. Bu eser şimdiye kadar alışık olduğumuz klasik hikaye ve roman tahlillerinden çok farklı olarak söz konusu eseri gösterge bilimsel veriler ve yöntemler ışığında ele almaktadır. Bir yazar adayı olarak Türk edebi yazınının ve bu yazın yoluna baş koymuş yazar adaylarının böylesi bilimsel ve modern çalışmalara şiddetle ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

!

Tüm bu söylediklerimi havada asılı kalmaktan kurtarmak için sanırım birkaç örneklendirme yapmalıyım. Bu örneklendirmeye bir kıyas ile başlamak istiyorum. Zira edebi yazınımızda çok değerli çalışma ve gelişmeler olmakla birlikte gelişmiş ülkelerin edebi yazın hayatıyla kıyasladığımızda malesef çok gerilerde olduğumuzu görüyoruz. Şöyle ki bizde şansa ve tesadüflere bırakılan yazarlık ve yazmak meselesi gelişmiş ülkelerde, atölyelerde yazar üretmek aşamasında yapılmaktadır. Evet yanlış anlamadınız yazar üretmek! Ve bu atölyelerden çıkan yazarların seriler halinde ve hayal gücünü zorlayıcı nitelikte çok önemli eserler meydana getirdikleri de aşikardır. Bu da yetmezmiş gibi bu eserleri muhteşem yapımlar şeklinde film ve dizilere dönüştürüp bir başka piyasa olan sinema ve tv dünyasını da arkalarına alarak kitleleri artlarında sürüklemektedirler. Onların edebi yazını bu kadar güçlü bir şekilde ilerlerken bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin gençleri ve çocukları kendi edebi yazını hakkında iki cümle kuramazken onların edebi yazını hakkında bilgi sahibi olmamayı adeta cehalet abideliği sayabilmektedirler.

!

Tabi onlar bu işi çok sistemli bir şekilde yapıyorlar ve bu sistemin içerisinde yazınlarını bilimsel ve sistemli bir şekilde bir temele oturtmalarının, modern eleştiri ve çözümleme alanında çok yol katetmelerinin önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. İşte tam bu noktada Prof. Dr. V. Doğan Günay hocamızın eserinin bu boşluğu doldurmak yolunda çok önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

!

Bir yazar adayı olarak giriştiğim birkaç roman denemesinin neden başarısız olduğunu bu eseri okuduktan sonra çok daha iyi kavradım. Çünkü ben metnimi oluşturmaya çalışırken çölde kayıp bir bedevi misaliydim ve elimde bana yol gösterecek hiçbir şey yoktu. Ama bu eser bir anlatıyla ilgili bildiğim basit temel kavramlar şemamı (olay, kahramanlar, zaman, mekan vb.) alt üst etti-. Ve bana aradığım yoldan, izden çok daha fazlasının varlığını haber verdi. Örneğin sözcelenmiş sözce öznesi (anlatıcı) ve sözceleme öznesini (yazar) aynı şey olmadığını; Mekanın anlatıda nasıl çoklu bir işleve sahip olduğunu; bir anlatıda bildiğimiz zaman dışında anlatıbilimin, ayrımını yaptığı anlatının, anlatmanın ve öykünün kendilerine özgü zamanları olduğunu; eserin anlatıldığı sözcelenen (okuycu) ve “anlatılan” diye tabir edilen kağıt üzerinde bir kavramın aynı şey olmadığını; her cümlenin bir sözce olduğunu ama her her sözcenin bir cümle olmadığını; anlatı kişilerinin (kahraman) yerine göre nasıl özne, nesne, karşıt özne, eyleyen (gönderen),yardımcı olabileceğini; yine bir yazında zamanın çizgisel kullanmak yerine zamanı kırmanın yani ileriye ve geriye sapımların, bir anlatıda hızın(yavaşlama, anlatısal ara verme, özetleme, eksilti) önemini vb. birçok şeyi kendi adıma bu eserden öğrendim.

!

Bu eser, modern eleştiri ve çözümleme anlamında edebi yazınımıza çok şey katacaktır. Ama bu eserin en büyük katkıyı söylediğimiz gibi edebiyatımızda şansa ve tesadüflere bırakılan yazmak ve yazar yetiştirmek alanına yapacağını düşünüyorum ve umuyorum ki edebiyatımızda daha birçok güzel eserimiz, göstergebilim ışığında böyle modern çalışmalara konu olur. Çünkü ben bu çalışma ile Kuyucaklı Yusuf’u çok farklı bir açıdan-sanki bir zirveden tekrar gördüm.

!

Ve son olarak kitabı okumak isteyenlere yol göstermek mahiyetinde eserin kaç bölümden oluştuğu ve her bölümü tanıtıcı kısa kısa bilgilerle yazımı sonlandırmak istiyorum. Kitap; önsöz, değerlendirme ve kaynakçayı saymasak beş ana bölümden meydana gelmektedir.

!

Birinci bölüm metinlerarasılık kavramının tanımı ile başlayıp izlek ve konu bağlamında Sabahattin Ali’nin anlatılarında(roman, öykü, tiyatro)Kuyucaklı Yusuf romanında geçen izleklerin bulunup bulunmadığı üzerinde yoğun bir şekilde durulmuş. Ayrıca bir uzam ve kavram olarak Edremit ve romandaki işlevi üzerinde göstergebilim ışığında yoğunca bir tahlil yapılmış. Son olarak farklı bilimler kavşağında göstergebilim başlığı altında göstergebilim tanımlanıp anlam ve değer konusunda sadece göstergebilimin çalışmadığı bu anlamda betikbilim, yazın eleştirisi, sanat tarihi, sözbilim, toplum bilim vb. alanların da çalışmalar yaptığından söz edilmiştir.

!

İkinci bölümde ise “sözceleme kuramı ve göstergebilim “başlığı altında göstergebilimsel çözümlemenin durağan ve kapalı yapıların çözümlenmesinde kullanıldığı yönündeki eleştirilere sözceleme kuramının göstergebilime eklenmesiyle bu durumun aşıldığı şeklinde bir cevap verilmiştir. Yine yazında; anlatı, çokseslilik, çokanlamlılık ve. kavramlar üzerinde etraflıca durulmuştur.

!

Üçüncü bölümde “anlatıbilim ve temel anlamsal yapılar” başlığıyla metin çözümlemede birden fazla yöntemden söz edilmekte ve bu alanın gelişmesinde” Gerard Genette, Julia Kristeva, Umberto Eco, Roland Barthes”gibi bilim insanlarının katkıları üzerinde durulmuş. Yine anlatıbilim, anlatının yapısı ve düzenlenişi gibi kavramlar ele alınmış. Anlatma ve öykünün aynı şey olmadığı bu ikisinin toplamında ortaya bir anlatı çıkacağından söz edilmiş. Anlatıcı ve anlatılanın yazar ve okuycu olduğu yönündeki çok genel bir yanılgımızı da gidermiştir. Ve yine bakış açısı, odaklayım, anlatı-zaman ilişkisi, beşli çizge gibi önemli kavramlar etraflıca açıklanmıştır.

!

Dördüncü bölüm göstergebilimin nihai amacının (anlamlama sürecini ortaya koymak)ne olduğu ile başlamış ve olguları çözümleme biçimi oluşturduğu ve bu yaklaşıma göre bütünceyi ele aldığı yönündeki tespit ile devam etmiştir. Ayrıca anlatı için önemli olan Greimas’ın eyleyenler şemasında söz edilmiştir. Eyleyensel görev ve izleksel görevin işlev ile birlikteliğinin bir metnin anlamlandırılmasındaki önemi ile sürmüştür.

!

Beşinci bölümde ise göstergebilimin inceleyeceği bazı yeni alanların varlığı haber verilir. Bu alanların başında da değerler gelmektedir. Değerlerin metin içinde bulunma şekilleri, zarar görmesi, değişimi, sözce içerisinde sözcelemsel ve tutkusal sorumluluğu gibi durumlar romanla bağlantılı olarak üzerinde durulur. Ve göstergebilim açısından son derece önemli bir kavram olan göstergebilimsel dörtgenle romandaki bazı kısımlar incelenmiştir.

!

Son olarak bu güzel çalışma için ben değerli hocamız Prof. Dr. V. Doğan Günay’a kendi adıma ve yazmaya gönül vermiş ve verecek olan yazar adayları adına teşekkürü bir borç biliyorum. !!!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.