Dolar 32,2097
Euro 35,0984
Altın 2.527,70
BİST 10.643,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 26°C
Az Bulutlu
Ankara
26°C
Az Bulutlu
Sal 28°C
Çar 25°C
Per 16°C
Cum 19°C

Çetin Erdoğan’ın Kaleminden “Eskimeyen Zamanlar”

Çetin Erdoğan’ın Kaleminden “Eskimeyen Zamanlar”
11/12/2023 23:47
A+
A-

Eskimeyen Zamanlar

Geçmiş, anılar, yaşadıklarımız ,uzakta kalmış güzel  günler, gülüşler, unutulmuş kelimeler, anılarımızda kalan  tat  ve kokular, zaman zaman belleğimizi  yoklar…Bir kitapta okumuştum.  Hayatı   seviyorsanız, zamanınızı  boşa  geçirmeyin, çünkü  zaman hayatın  ta kendisidir.’’ Çünkü insan eskir, eskimeyen  zamandır. Özelikle  anılarımız… Anılar  bizim  için sevdiğimiz şeylere, kimliğimize  ve  kaybetmek  istemediklerimize  tutunmanın  bir  yoludur. ‘’Eğer  anılar ruhu zenginleştiriyorsa , ona  ağır  bir yük  yüklüyor  demektir.’’ Diyordu.  Frederic   Amiel,  zamanın içinde kaybolup  giderken, eski  zamanlara  yakınlık  bağlılık  daha mı  artıyor… daha iyi mi  hatırlıyoruz bilemem…

Yine sıcak yaz gecelerinde, neredeyse bütün gecelerde olduğu  gibi  mahallenin  bütün  çocukları  toplanmış, saklambaç  oynamaya karar vermiştik. O gece  ebe  seçiminde  ihale  bende  kalmıştı. Bahçe duvarına  alnımı dayayıp  sayı saymaya başladım. Saymaca bitince herkes çoktan saklanmıştı. Bahçelievler  mahallesiydi  mahallemiz. Tek katlı toprak  evler , birer bahçe içindeydi. Bahçelerde erik, vişne ağaçları … bolca taze soğan, maydanoz  ve  mis  gibi  taze nane  ile kaplıydı. Tek  katlı evlerimizin  betondan  büyükçe  balkonları  vardı. Komşular  ektiklerini, ağaçta topladıklarını  birbirine  sevgiyle… paylaşımla  verir, karşılıksız yardımlaşmanın  tadını çıkarırlardı. Saklanan arkadaşları öyle  kolayca  bulup  ebelikten  çıkma hemen olmuyordu  işte…Epey  mesai  harcamak  gerekiyordu.  Ha  bu  arada  en güzel  bahçe  Palulu  Topal  Mehmet’in  bahçesiydi.  Envai  çeşit  meyve ağacı…  Harika havuzu, kenarda   ise  tek  katlı  kocaman  evi  vardı. Mahalledeki  tek  tük  televizyonlu  evlerden  biriydi. Akşama  doğru  çizgi film  saati  olunca  en  sevdiğimiz  oyunu  bırakır , salonlarının  kocaman  demir penceresi  önüne  dizilir  dışardan   içerdeki  o  sihirli  kutuya, yorulmadan  saatlerce  bakardık.

Ev  sahibi  bazen  bıkar… hiddetli bir  ses  tonuyla, kovardı  bizi.  Bazen de  hiç  seslenmez  saatlerce  izlememize  izin  verirdi.  İnsanlar  öyle yaşama  telaşı  içinde  değildi.  Akşamları   bir  sükunet   içinde  yaşanırdı.  Saklanan arkadaşları  tek  tek  bulup  oyunu  kazanmanın  keyfini  çıkarır, neşe ile evlerimize  dönerdik. Evlerimiz  sade  mi  sade  yuva  gibi… huzurlu  ama  gösterişsizdi.  Güneş  bir  başka,  çok  daha  güzel  doğardı  sanki  o  zamanlar.  Sabah  erkenden  dinç  uyanırdık. Doğuda  bir  başka doğar  güneş  derdi  şairler… doğunun  küçük kentindeki  mahallemiz  bir başkaydı.  Kahvaltı   yapmadan   karşı mahalle ‘den   eşek  üzerinde  ayrancı  gelirdi.  Sıraya  girer  mis gibi   taze yayık  ayranı  alırdı  anneler… öğlen  hazırlığını  sabahtan  yaparlardı.  Sohbetler   edilir, çocuklar  toplanır  eve  kahvaltıya  gidilirdi. Evde  kalan  ablalar, ayran  faslı  bitinceye  kadar   yer  yatakları toplanır,  kapı  önündeki   geniş  balkonlar  yıkanır, yer  sofrası  kurulurdu.  Sini   üzerinde  çay  bardakları  dizilirdi.  Öyle  çok çeşit yoktu. Bir çanağın içinde  siyah  zeytin,  büyük   bir   başka çanağın  içinde  domates, salatalık  ve  yağda  kızartılmış  top  biber… çok  güzel  kokardı.  Biraz da  salamura  peynir.  Bolca da  tandır ekmeği… ekmek   çok… aşı  az  olurdu.  Fukara  aile  menüsü idi   işte.  Azıcık aşım, kaygısız   başım… öyle her evden  hüzün  taşmazdı.  İnsanlar  kimsesiz  değildi  şimdiki  gibi.   Ölmek  bile  bir başkaydı.  Bir  yastıkta  kocardı  insanlar. Öyle yalnız  ve   terk  edilmiş  değil de  kırk  yıllık  yatağında  ölürdü.  Kahvaltı  biter, sofra  toplanırdı  çocuklar  yine  sokağın  serinliğinde  oyunlar  oynama başlardı. Yakan top, istop, beştaş, çizgi  oyunu, damlarda  birdir bir… ablalar etamin     motiv  işler, yaşlılar örgü örer…bin bir   çeşit  masallar  anlatılır, kuytu  köşelerde  kitaplar  okunurdu…ödevler yapılırdı. Sanki  o  anlar  tüy  gibiydi. Şimdiki gibi insanlar, insanların canını  acıtmazdı. Mahallenin  ortasında  derme çatma  tandırlar  vardı. Sıra ile tandır  yakılır, büyük  bakır leğenlerdeki  hamur ,  ince ekmekler  şeklinde pişirilir, yanında   top biberler  közlenir…  daha  tandırdayken,  nerdeyse  yarısı  yenirdi. Sıcak  ekmek  mis gibi  közlenmiş  biber  kokusu  halen  belleğimde. Kışın  bir başkaydı  mahallemiz.  Kar  sessiz  sessiz  yağar, buluşurdu  toprakla.  Okul  caddenin  sonundaydı .  Sabah  uyandığımızda  kar  dizi  boyunu  aşardı. Yanan soba  üzerinde  kocaman demlikli çaydanlıklar….kalabalık  olunca  ev ahaline anca  yeterdi.  Sokaklarda  kar dizi  boyunu aşardı aşmasına  yolu   bulmak zorlaşırdı. Ayaklarımızı  üşütmeyelim  diye  poşet geçirir  öyle giyerdik çizmeleri.  Okula  giden  mahalle  çocukları  birleşir   zorlukla  okula  ulaşırdık.  Karşı mahallenin   çocuklarının  işi daha zordu.  Uzaktı   okul  onlara. Gelinceye kadar birinci dersi  yarılardık.  Akşamda  öğretmen  onlara  erken  izin  verir, evlerine  bin bir  güçlükle  dönerlerdi. Arada  bir  ayaz olur, ağaçlar kuru  rüzgarda  aheste  aheste  sallanırdı. Kuru  dalların  gölgesi  vururdu  camlara.  Gece  sobanın etrafında  üşüşür  yaşlılardan  masal dinlerdik.  Ceviz,  pestil  eşliğinde… kışın  metrelerce  yağan  karı  temizlemek  yine bize  düşerdi. Her  damın  üzerinde  silindir şeklinde  loğlar vardı.  Karı  temizleyip, damın  toprağı  sıkılaşsın da  evin içlerine  kadar su  damlamasın  diye  saman  döküp  loğlardık. Yine  de  insanlar  telaşlı  değildi. Bir  sükunet içinde  yaşanırdı kışlar. Uykular  bölünmeden  uyunur, aşlar  soğumadan  yenirdi. Ve neşeyle  karşılanırdı  baharlar….

 

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.