Categories: KÖŞE YAZILARI

Göç Sorunu

Göç insanlık tarihi boyunca sürekli olarak toplumların merkezinde yer alırken bu sorunların ortaya çıkardıkları ekonomik ve kültürel etkileri her zaman büyük savaşlar ve çatışmaları beraberinde getirdi. Göç kimi zaman bir siyasi istikrarsızlığın devam ettiği ülkelerde kimi zaman otoriter devletlerin savaş çığırtkanlığı sonucunda ortaya çıkmıştır. Büyük devletlerin hâkimiyet anlayışı insanlığa büyük bedeller ödetirken sorunu çözmek yerine pasif bir siyaset anlayışı bugün hâkim konumda. Amerika’nın 2001 yılında yumuşak güç anlayışından vazgeçip sert güç anlayışını yeniden devreye soktu ve Afganistan Savaşı’nın 20 yıl boyunca ortaya çıkardığı sorunlar Afganistan’ı bir belirsizliğin içine sürüklemiş bulunmaktadır. Afganistan’da Taliban ile mücadelesi bir tartışma konusu iken 20 yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi geri çekilmesi Amerikan siyasetinin ikiyüzlü politika anlayışından öteye gitmedi. Öte yandan yakın tarihlerde ortaya çıkan ve küresel ölçekli bir sorun haline gelen göç sorunu, Amerika’nın siyasi çıkar politikalarından bağımsız olarak değerlendirilmesi düşünülemez. Silah şirketlerinin sermayesi haline gelen Amerika’nın bugün Orta Doğunun yanı sıra Dünyanın farklı yerlerinde ki askeri faaliyetleri, yeni toplumsal göçlerin ortaya çıkmasına yöneliktir.2001 yılında Tunus’ta başlayan ve beraberinde Libya, Mısır ve Suriye ile devam eden halk ayaklanmasının ekseninde Batı temelli demokrasi anlayışının çözümlü sözlüğü damga vurdu. Aradan 12 yıl geçmesine rağmen ayaklanmaların başladığı çoğu ülkede siyasi ve ekonomik olarak çökmüş bir durumdayken halen devam eden Suriye iç Savaşı nedeniyle milyonlarca insan dünyanın farklı ülkelerinde mülteci konumunda bulunmaktadır. Savaşların ve iç çatışmaların ortaya çıkardığı mülteci sorununa yönelik bakış açıları dünyada daha da radikalleşirken Çadır Kent veya tampon bölge koruma anlayışı her zaman çözüm konusunda tökezleyen insanlık onurunu ayaklar altına alan yerlerden ibaret oldu. 1945 yılında Almanların toplama kamplarını kurarken insanlık onurunu gaz odalarında eriterek onursuzlaştırdılar, bugünün politikası, 1945 ten farksız mı?

Modern insanlık tarihi boyunca köleci anlayışın temelinde, sömürü sisteminin mekanizmasını oluşturarak istediği zaman insanların nerede olması gerektiği ve hangi coğrafyanın bu insanlar için uygun olduğuna karar vermektedir.  Göçe zorladıkları kitleler üzerinden bir manipülasyon oluşturarak demokrasi ve güvenlik bahanesiyle girdikleri coğrafyayı talan eden ve yerle bir olmuş şehirler kaldı. Dünyanın kulağını tıkadığı göç sorunu, sadece Afrika’da ya da Orta Doğu’da var olan göçlerden ibaret değildir. Bir başka kıtada insanlık dışı politikaları maruz kalan Uygur Türkleri Çin Halk Cumhuriyetinin baskıcı politikalarına karşı yalnız bırakılmıştır. Uzun yıllar bağımsızlıkları için mücadele eden Uygur Türkleri Çin’in baskıcı ve insanlık dışı politikaları yüzünden göçe zorlanıyor. Konuya ilişkin olarak Reuters açıklama yapan Amerika Birleşik Devletleri iç güvenlik Bakanlığından sorumlu Robert Silvers “Çin’in Uygur Türklerini Zorla fabrikalarda çalıştırarak köle değiştirdiğini aktarırken insanlık dışı politikalara karşı küresel ölçekli bir mekanizma kurulması dâhilinde Çin’in bu insanlar üzerinden elde ürünleri devletler tarafından ambargo uygulanırsa başarılı olacağına yer verdi.

1998 yılında Anadolu’nun ücra bir köşesinde güvenlik gerekçesiyle onlarca köy başlatılırken; evlerini tarihlerini anılarını Geride bırakıp giden insanların arkasında köy tabelasına şu yazı dikkat çekmekteydi. ‘’zorunlu göç bir insan hakları ihlalidir.’’ yazının haklılığına takılıp çok uzaklara gitmek gerekmiyor bazen. İçinde bulunduğu toplumun, kültürün ve aile içi haksızlıkları kabullenmeyip terk etmekte bir göçtür. Göç her karanlığın çöküşünde yeni bir hayatın umutlarını fısıldarken adaletsizliğin ve sefaletin sesiyle uyandırdı insanları. Bu kadar zor mu insanları yurtlarından ve evlerinde onurluca yaşamalarına izin vermek!

Mülteci sorununun bu kadar derin yaralar bıraktığı toplumlarda kimse bu duruma iyimser olarak yaklaşmazken, mültecilerin toplumsal yapılarına yönelik bir tehdit olarak görmektedir. Sorunun çözümü konusunda herhangi bir devletten ahlakı adımlar atılmadığı gibi göçmen karşıtı gösteriler ve politikalara yönelik otoriter devletler üç maymunu oynamaya devam ediyor. Göç belki de 21. Yüzyılın en trajedi sorunu olurken insanların bulundukları ülkeyi terk edişi ve sorunun bir toplum için ölümle yaşam arasındaki ince noktayı bize gösterdiği gibi bir uçağın lastiğin sarılarak ülkesini terk etmek isteyen çaresiz bir Afganistanlının son yolculuğuydu.

Ayhan Özbuğanlı

Recent Posts

Mafya hesaplaşmasında öldürüldü, kışlada adı anıldı

İletişim Başkanlığı'ndan "Mafya hesaplaşmasında öldürüldü, kışlada adı anıldı" iddialarına açıklama geldi.     İletişim Başkanlığı’ndan…

5 saat ago

Günü gelince CHP’nin bir adayı olacak

Özel: Günü gelince CHP’nin bir adayı olacak   Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grup toplantısında konuşan…

5 saat ago

Yüksekova’da 14 bin dekarlık tarım arazisi suya kavuşuyor

Yüksekova’da 14 bin dekarlık tarım arazisi suya kavuşuyor   PROJENİN İLK ETABININ DEVREYE GİRMESİYLE İŞLENECEK…

17 saat ago

Üç büyük şehirde başıboş köpek sayısı 700 bini geçti

Üç büyük şehirde başıboş köpek sayısı 700 bini geçti   Adana’nın İmamoğlu ilçesinde 72 yaşındaki…

1 gün ago

Milli Muharip Uçak KAAN ikinci uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi

Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tarafından üretilen Milli Muharip Uçak KAAN, ikinci uçışunu…

1 gün ago

Şampiyonluk Kupasını Mezara Götürdüler

Şampiyonluk Kupasını Mezara Götürdüler Türkiye BAL ligi 12. grupta mücadele veren Türk Metal  1963 Spor…

2 gün ago